“Zıt yaklaşımlar bir çatışma doğurma eğilimindedir, diplomasi şart”
Doğu Akdeniz’deki gerginliği YENİDÜZEN’e değerlendiren Uluslararası İlişkiler Uzmanları, bu kez yaşanan gerginliğin ‘sıradan’ olmadığına vurgu yaparak, diplomasi yoluyla çözüme gidilmesi gerektiğine vurgu yaptı. Uzmanlar, kaygılarını anlattı…
Doğu Akdeniz’deki gerginliği YENİDÜZEN’e değerlendiren Uluslararası İlişkiler Uzmanları, bu kez yaşanan gerginliğin ‘sıradan’ olmadığına vurgu yaparak, diplomasi yoluyla çözüme gidilmesi gerektiğine vurgu yaptı. Uzmanlar, kaygılarını anlattı…
Fehime ALASYA
Türk gemisi ‘Oruç Reis’in bölge sınırları içerisinde yaptığı sismik arayışıyla gözler son haftalarda Doğu Akdeniz ve Ege Denizi’ndeki ısınan sulara çevrildi.
Bölgedeki kıyıdaş ülkeler olan Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs arasındaki ilişkilerin daha da gerilmesiyle ‘çatışma’ kaygısı da giderek arttı.
Kıyıdaş ülkelerin demokrasi çalışmalarıyla bir masaya oturup çözüm odaklı çalışması gerektiğinin altını çizen bilirkişiler, bu gerginliğin diplomasi yoluyla çözülmezse daha da artacağı görüşünde hemfikir…
YENİDÜZEN’e konuşan Uluslararası İlişkiler Bölümü Uzmanları, etrafımızdaki gerginlik ve nedenlerine değinerek, çözüm önerilerini paylaştı.
Uzmanlar, bu gerginlikle küçük çatışmaların yaşanabileceğine buna karşın büyük çatışma olasılığının bulunmadığına ilişkin öngörülerini anlattı.
Tüm kıyıdaş devletlerin bir araya gelerek çoklu konferans, diplomasi masasına oturması gerektiğini savunan uzmanlar, ABD, NATO gibi aktör ülkelerin de devreye girip tarafları bir araya getirmesi gerektiğinin altını çizdi.
Yaşananlarla doğrudan ilişkisi bulunan Kıbrıs sorununun da çözüme ulaşması gerektiğini kaydeden uzmanlar, Türkiye ile Kıbrıs arasındaki sorunu çözmek için çevremizdeki anlaşmalara bakılması gerektiğini paylaştı.
Uluslararası İlişkiler Bölümü Uzmanları, YENİDÜZEN’e konuştu…
DAÜ Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Sözen:
“Gerginlik göstere göstere geldi, diplomasi yoluyla çözülmezse artacak”
“Gerginlik göstere göstere geldi, diplomasi yoluyla çözülmezse artacak. Burada daha çok jeopolitik stratejik oyun oynanıyor. Bölgedeki ülkelerin kendi payını, alanını tescil etme oyunudur. Bölgedeki ülkelerin kendi egemenliklerini, etki alanlarını tescil etmesi durumudur.”
Doğu Akdeniz’deki ve Ege Denizi’ndeki gerginliklerin enerji kaynaklarıyla ilgili değil, bölgedeki ülkelerin kendi egemenliklerini, etki alanlarını tescil etmesi durumuyla ilgili olduğunu dile getirdi. Yaşanan bu gerginliğin beklendiğini anlatan Sözen, “göstere göstere geldi” dedi.
Tüm aktörlerin toplanıp diplomasi yoluyla bu gerginliği çözmesi gerektiğini anlatan Sözen, aksi halde gerginliğin süreceğini anlattı.
Sözen, “Burada daha çok jeopolitik stratejik oyun oynanıyor. Bölgedeki ülkelerin kendi payını, alanını tescil etme oyunudur. Kıbrıs’ın etrafında bulunan ve kanıtlanmış miktarlardaki doğal gaz kaynaklarına bakıldığı zaman bunların bölgedeki piyasaya kıyasla çıkarılmak için çok karlı olmadığı aşikardır. Buradaki konu aslında enerji kaynakları değil. Bölgedeki ülkelerin kendi egemenliklerini, etki alanlarını tescil etmesi durumudur.” dedi.
Doğu Akdeniz özelindeki gerginliği de yorumlayan Sözen, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Son yıllarda TC’nin izlediği bazı politikalardan dolayı; bir taraftan İsrail ile ilişkilerinin kötüleşmesi, Mısır ile olan ilişkilerinin kötüleşmesi, tüm bunları Kıbrıs’ın güneyinin bir bahane olarak kullanması ve Yunanistan’ı da dahil ederek bu ülkelerle işbirliğine girmesi taraflaşmaya neden oldu. Doğu Akdeniz gaz formu oluşturuldu ama TC bu bölgeden uzak tutulmaya çalışılıyor. Türkiye’nin de bazı adımları bunu tetiklemiştir ama çözüm dışlanma değil. Son hamlede de kurulan gaz formu içinde bölgedeki en büyük ülke olan Türkiye bu denklemden dışlandı. Ama Doğu Akdeniz’deki problemi, Türkiye’yi oyun dışında bırakarak çözemezler. Türkiye bölgeden tecrit olma durumunu seziyor ve buna karşın reaksiyon gösteriyor. Diplomatik ve askeri güç gösterisi adımları içinden olan askeri güç gösterisi adımı diplomatik adımları gölgeledi. Tüm tarafların diyalog ile bu işi çözmesi gerekiyor.”
“Kıbrıs meselesi için çaba sarf edilmeli”
Diyalog ve diplomasinin önemine değinen Sözen, Türkiye’nin hem diplomatik hem de askeri güç gösterisine yönelik yol izlediğini belirtti.
Çözüm önerisi olarak; yapılması gerekenler arasında Kıbrıs meselesinin çözümü olduğunu dile getiren Sözen, Türkiye’nin bunun için çaba sarf etmesi gerektiğini kaydetti.
“ABD, NATO gibi aktörler devreye girmeli”
Sözen, bunun için ise Crans Montana müzakeresi gibi bir sürecin çok yönlü olması gerektiğine değindi.
ABD, NATO gibi aktörlerin de devreye girip tarafları bir araya getirmesi gerektiğine değinen Sözen, “En azından Türkiye-Kıbrıs-Yunanistan, bu üç ülke centilmenlik anlaşması çerçevesinde çeşitli yöntemler izleyerek çözülmeli. Türkiye ile Yunanistan, Ege konusunda da centilmenlik anlaşması çerçevesiyle yaklaşılmalı. Tüm kıyıdaş ülkelerin demokrasi çalışmalarıyla bir masaya oturup çözüm odaklı çalışmalı. Tüm taraflar gerilimi azaltacak adımlar atmalı. ABD, NATO gibi aktörler de devreye girip tarafları bir araya getirmeli.” şeklinde konuştu.
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı, Akademisyen Prof. Dr. Yücel Vural:
“Bu zıt yaklaşımlar bir çatışma doğurma eğilimindedir”
“Bugün karşılaştığımız durumu tanımlarken sıradan bir gerilim olarak tanımlayamayız. Bu zıt yaklaşımlar bir çatışma doğurma eğilimindedir.”
“Bugün karşılaştığımız durumu tanımlarken sıradan bir gerilim olarak tanımlayamayız” diyen Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. Dr. Yücel Vural, zıt yaklaşımların bir çatışma doğurma eğiliminde olduğu görüşünü paylaştı.
Uluslar arası düzeyde yaşanan gerilimi değerlendiren Vural, özetle şunları dile getirdi:
“TC ve Yunanistan uzun yıllardır Kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgelerle ilgili iddialarında
birbirine çelişen duruşlar sergilemişlerdir. Geçmişte de benzer gerilimler her iki ülke arasında yaşanmıştı ama bugünkü gerilim çok farklı bir siyasal ortamda geçekleşmektedir.
Hem uluslararası hem de bölgesel koşullar bu gerilimin niteliğini değiştirmektedir.
Uluslararası düzeyde yaşanan ve bu gerilimi çok daha ciddi ele almamıza neden olan değişikliklerden bir tanesi TC’nin batıdan uzaklaşma eğilimidir. Aynı şekilde Türkiye’de otoriteleşme eğilimi de bu gerilimi diplomatik yollardan giderme imkânını sınırlandırmaktadır. Türkiye’deki otoriterleşme eğilimi, batı değerleri ile çelişen bir durumdur. Gerilimi diplomatik yollarla çözmekteki ikinci sıkıntı da TC’nin batı ile büyük çelişkiler yaşamasıdır. Artık tarafları diplomatik yollara sevk etmek giderek zorlaşmıştır.
Artık TC kendini batıya ait bir ülke olarak tanımlamaktan kaçınmaktadır ve bu nedenle tansiyonu giderecek bir uzlaşı zorlaşmaktadır.
Doğu Akdeniz’de doğal kaynakların bulunmasıyla birlikte bu zıt yaklaşımlar bir çatışma doğurma eğilimindedir.”
“Türkiye, Kıbrıs’ı doğal kaynaklar çerçevesinde sadece bir kaya parçası olarak görüyor”
Kıbrıs’taki doğal kaynaklar çerçevesinde yaşanan gelişmeleri de değerlendiren Vural, özetle şunları dile getiriyor:
“Türkiye ile Kıbrıs arasındaki sorunu çözmek için çevremizdeki anlaşmalara bakmalıyız. Nasıl ki Kıbrıs ile Lübnan, Kıbrıs ile İsrail bu sorunu çözüyor neden Türkiye ile Kıbrıs bunu çözemesin? Kıbrıs’ı çevreleyen denizlerdeki doğal kaynaklar sorunu da Kıbrıs sorunuyla ilişkilidir. Özellikle TC ile Kıbrıs masaya oturmalı. Dolaylı da olsa bazı yöntemlerle bu sorunu çözmeliler. Mısır ile Kıbrıs bu sorunu nasıl çözmüşse, buna bakıp aynı kurallarla çözebilirler. İsrail, Mısır ve Lübnan Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesi olduğu gerçeğini kabul ediyor ama Türkiye bunu kabul etmiyor. Türkiye, Kıbrıs’ı doğal kaynaklar çerçevesinde sadece bir kaya parçası olarak görüyor. ”
Uluslar arası İlişkiler Uzmanı, Akademisyen Muhitin Tolga Özsağlam:
“Küçük çatışmalar olabilir ama…”
“Tüm kıyıdaş devletlerin bir araya gelerek çoklu konferans, diplomasi masasına oturmalıdır. Unutmayalım ki hem Türkiye hem de Yunanistan NATO üyesi ülkedir, küçük çatışmalar olabilir ama büyük çatışma olacağına olasılık vermiyorum fakat Kıbrıs sorununun çözülmesi çok elzemdir.”
Doğu Akdeniz’deki gerginliğin son günlerde arttığına değinen Uluslararası İlişkiler Uzmanı, Akademisyen Muhitin Tolga Özsağlam, genel olarak değerlendirmelerde bulunarak çözüm önerisi sundu. Gerginliğin giderek tırmanmasını değerlendiren Özsağlam, küçük çatışmaların yaşanabileceğine buna karşın büyük çatışma olasılığının bulunmadığına ilişkin öngörülerini anlattı.
“Tüm kıyıdaş devletlerin bir araya gelerek çoklu konferans, diplomasi masasına oturmalıdır.” diyen
Özsağlam, Kıbrıs sorunun çözülmeden bu yönde bir gelişmenin de mümkün olmadığına değinerek, ‘bütünlüklü çözümün’ önemine değindi.
Gerginliğin tırmanacağı yönünde ise öngörüde bulunan Özsağlam, “Unutmayalım ki hem Türkiye hem de Yunanistan NATO üyesi ülkedir, küçük çatışmalar olabilir ama büyük çatışma olacağına olasılık vermiyorum fakat Kıbrıs sorununun çözülmesi çok elzemdir.” şeklinde konuştu.
Uzun bir süreden beridir hem Ege hem de Doğu Akdeniz’de Yunanistan ile Türkiye arasında, sorunların çözümüne ilişkin yaklaşım farklılıkları bulunduğunu ifade eden Özsağlam, buna son dönemde küresel güçlerin de girmesiyle gerginliğin arttığını anlattı.
Özsağlam, “Bu güçlerden birisi Fransa’dır. Burada daha aktif bir dış politika görüyoruz. Fransa 2010’dan beridir Akdeniz’deki etkinliğini arttırmaya çabalıyor. Bunun temelinde de ekonomik çıkarları var.” dedi. Özsağlam, bölgede kıyıdaş olan ülkelerin dışında Rusya, ABD gibi ülkelerin de Doğu Akdeniz’deki gerilimde rol sahibi olduğunu anlattı.
Yunanistan ve Türkiye arasındaki anlaşmazlıkların yıllardır sürdüğüne değinen Özsağlam, bunların nedenini temel iki ülkenin farklı perspektiflere sahip olmasına bağladı.
Özsağlam, “Taraflar masaya perspektiflerini koyup ortak bir noktada çözmeli. Buradaki en büyük sıkıntı tarafların masaya oturmaması… Ama bu henüz olmadı. Burada da diğer çeşitli örneklerde olduğu gibi diplomasi çalışmalı, masaya oturup konuşulmalı ki ortak noktaya varılsın. Ancak bir diğer sıkıntı da Kıbrıs’ın güneyinin kendini burada tek sahip olarak görmesinden kaynaklanıyor. Kıta sahası ve münhasır ekonomik bölgelerde kendisi iktidar olarak hak iddia ediyor. KKTC ise TC üzerinden bu konularda aktif olmaya çalışıyor. Bunlarla birlikte sorun çözülmüyor, bölgedeki gerilim artıyor.” dedi.
Son dönemde Türkiye-Yunanistan ve Kıbrıs’ın kuzeyi ile güneyi arasındaki anlaşmazlığa Fransa’nın da katıldığını kaydeden Özsağlam, “Fransa, Libya ve çeşitli yerlerde asker bulundurmaya, bu yönde gelişmeye başladı. Fransa kendi çıkarları bağlamında Türkiye’nin bölgede bulunmasını istemiyor. Bu nedenle Yunanistan, Türkiye ve Libya ile anlaşmazlık içinde.” şeklinde konuştu.
“En çok kazananların çok uluslu bilişim şirketleri”
Salgın sonrası uluslar arası sistemin şekillenmesine ilişkin de gözlemlerini aktaran Özsağlam, en çok kazananların çok uluslu bilişim şirketleri olduğunu dile getirdi. Dijitalleşmenin çok yayıldığını kaydeden Özsağlam, turizm sektörünün ise tüm dünyada çöktüğünü kaydetti.
“İnsanlık savaşmaktan sıkılmadı”
Coronavirüs sonrası, küresel düzeyde sağlığa ve silaha yapılan harcamalara bakarak insanlığın yönelişini de analiz eden Özsağlam, “İnsanlık henüz birçok şeyden ders çıkarmıyor. Küresel anlamda silahlanma oranıyla ilgili henüz yeni bir veri yok ama insanlar, insanlık savaşmaktan sıkılmadı. Silahlanmaya devam edilecek gibi görülüyor.”
TDP Dışilişkilerden Sorumlu MYK Üyesi Birinci:
“Bölgedeki gerginlik diyalog yoluyla çözülmeli”
Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) Dışilişkilerden sorumlu Merkez Yönetim Kurulu üyesi Deniz Birinci, son dönemde Kıbrıs ve bölgesinde yaşanan ve gerginliğe neden olan gelişmelerin, hem Kıbrıs, hem de bölgede adil ve kalıcı barışın gerekliliğini bir kez daha ortaya çıkardığını belirtti.
TDP’den yapılan yazılı açıklamaya göre, Birinci, bölgede oluşan gerginliğin diyalog yoluyla çözülmesi gerektiğini kaydetti.
Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti arasında yaşanan münhasır ekonomik bölge tartışmalarının, üçüncü ülkelerin de bölgede kendi stratejik çıkarları nedeniyle durumdan faydalanmasına yol açtığına dikkat çeken Birinci, bu durumun bölgenin esas sahiplerinin çıkarlarına ve geleceğine zarar verdiğini söyledi.
Adalar ve özellikle Meis adası özelinde Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan tartışmaların ve taraflar arasında yapılan anlaşmaların kimseye faydası olmayan bir gerginlik vesilesi olduğunu belirten Birinci, diyalog çağrılarının yerinde olduğunu, bu çağrıların derhal karşılık bularak sorunun çözümünün diyalog yoluyla zorlanması gerektiğini ifade etti.
Kıbrıs etrafındaki doğal kaynaklarla ilgili ise en başından itibaren aynı noktada olduklarını, Kıbrıslı Rumların tek yanlı adımlar atmakta ısrar etmesi yerine, bu kaynaklarda Kıbrıslı Türklerin de hakları olduğu gerçeğinden hareketle, birlikte karar alabilecek mekanizmalarının oluşturulması için adım atılması gerektiğini kaydeden Birinci, ada etrafındaki ve Doğu Akdeniz’deki enerji yataklarının gerginliğe değil, barışa huzura hizmet eden bir araç olarak değerlendirmek gerektiğini ifade etti.
Birinci, bölgenin ihtiyacının tek yanlı adımlar atarak çatışma alanları yaratmak değil, diyalog yoluyla uzlaşı yaratmak olduğunu, bunun yolunun da aynı masada buluşarak ortak kararlar almaktan geçtiğini kaydetti.
Taraflar arasında karşılıklı yarara dayalı işbirliklerinin ortaya çıkarılabileceğini, bunun için de diyalog gerektiğini kaydeden Deniz Birinci, gerek münhasır ekonomik bölge, gerekse de diğer konularla ilgili yaşanan sorunların diyalog yoluyla çözülmesinin en akılcı yol olacağını vurguladı.
Bu kadar gerginlik ve olay yaşanırken Kıbrıs Türk tarafının olayları sadece izlemekle yetinmemesi gerektiğini, yapıcı ve uzlaştırıcı bir rol oynaması gerektiğini de kaydederek, “’Bize bir şey olmaz’ düşüncesinden kurtulmalıyız” diyen Birinci, “bu konularla ilgili ne gibi çalışmalar yapıldığını” sordu.
Yaşanan gelişmelerin Kıbrıs sorununun çözümü ile adada ve bölgede kalıcı barışın gerekliliğini bir kez daha ortaya koyduğunu belirten TDP Dış İlişkiler Sekreteri Deniz Birinci, tüm taraflar için en doğru yolun bu olacağını, bu nedenle adada ve dolayısıyla da bölgede kalıcı barışın tesis edileceği yeni bir kapsamlı müzakere sürecine tüm tarafların samimi şekilde destek vermesi gerektiğini kaydetti.