1. YAZARLAR

  2. Mert Özdağ

  3. Zivaniya bardağı
Mert Özdağ

Mert Özdağ

Zivaniya bardağı

A+A-

Mustafa Akıncı’nın “KKTC Cumhurbaşkanlığı” makamına seçilmesiyle ilginç bir PR çalışmasının içerisinde bulduk kendimizi…
“Ha oldu, ha olacak, ha bitti, ha bitecek”…
Akıncı’nın emriyle mi, başka bir ekip işimi bilmem…
Ama bu ekibin medyadaki eliyle de öylesine bir ortam yaratıldı ki Akıncı’yı eleştirmenin “çözüm karşıtlığı-barış düşmanlığı” sayıldığı günler yaşadık…
Ta en başından beri aynı şeyi yazdım:
BM’nin kontrolündeki “liderler arası” süreç bir barış süreci değil!
Bu tespitimi sadece Akıncı-Anastasiadis süreci için yapmadım.
Diğer liderler arası süreçler de böyleydi!
İki liderin ağzına bırakılmış, iki dudak arasında, kağıt üzerinde barışın inşa edileceğine inandık, ya da inandırıldık.
Aslında bu sürecin bir ‘barış süreci’ olması gerekiyordu…
Yapılacaklar da belliydi…
“Güven yaratıcı önlemler” diye isimlendirilen konularda ciddi, sonuç alıcı kararlara ve iradeye ihtiyaç vardı.
Yeni barikatlar açılmalıydı…
Şehirler askersizleştirilmeliydi.
Sigorta sorunu çözülmeliydi.
Telefonlar iki tarafta da kullanılabilmeliydi.
Elektrikte sistemler bir birine bağlanmalıydı.
Milliyetçi unsurlar iki taraftan da temizlenmeliydi.
İki toplumun ortak olacağı mini ortak alanlar (Başkent Barış Parkı benzeri alanlar) yaratılmalıydı.
Belki ilerleyen bir adımla, Maraş ve Lefkoşa Uluslar arası Havaalanı konuşulmalıydı…
Olmadı… Hiçbiri tam anlamıyla yapılmadı.
Israrla süreç iki liderin elinde bırakıldı.
“Derinya Kapısı” sivil toplum tarafından gündeme getirildiğinde, bizim liderlik ağır aksak ilerleyince, lafını askere geçiremeyince “irade lazım, var mı” diye sormuştum.
Aman Tanrım!
Dedim ya Akıncı’yı eleştirmek çözüm karşıtlığı-barış düşmanlığı”ydı…
Kızan çok oldu…
E şimdi ne oldu dostlar?
Bakın Derinya’ya!
Belediye başkanı, askerle konuşup askerin kullanımındaki plajı halka açabildi ama bizim “liderimiz” barikatın alışmasını henüz sağlayamadı.
Birkaç ay sonra sağlasa ne fayda? Manzara ortada! Yaşadık ve gördük…
“İki liderin siyasi kararı var” dendi ama barikat hala kapalı…
Bırakın Derinya’yı, çözüm süreci gitti elimizden belki de…
Annan Planı travmasının ardından Mehmet Ali Talat’ın uğraşları sonucu Eylül 2008’de Papadopulos
Talat görüşmeleriyle başlayan, Derviş Eroğlu’nun 11 Şubat 2014 Belgesi’ne imza atmasıyla ivme kazanan, Akıncı’nın da hazır bulduğu süreç yerle bir oldu, öyle mi?
Dün Akıncı’nın “20 Temmuz” konuşmasını dinledim ve yeniden irkildim.
Geleceğe dair umutsuzluk, hep güneyi suçlayan bir ruh hali, “Biz yaptık, onlar yapmadı” şiiri…
İyi de Sayın Başkan, müzakerelerin en kritik anlarında “KKTC ile yola devam ederiz” demek görüşme masasına dinamit koymak değil miydi Allah aşkına?
Bir yandan birleşmeyi konuşurken diğer yandan “sığınacak liman” açıklamak neyin nesiydi?
Eğer süreçle birlikte ‘karşılıklı güven’ de yerle bir olduysa bunda sizin de katkınız vardır Sayın
Başkan, hiç kusura bakmayın!
Kıbrıs Rum halkının hassasiyetlerini gözetmediniz.
Anastasiadis de Kıbrıs Türk halkınınkileri gözetmedi.
BM süreci sizi masa başında son ana getirdi belki ama son mili yürümediniz.

liderler-foto.jpg


İki kahve, iki zivaniya bardağı gibi bizi kaldırıp, yere bıraktınız…
Paramparçayız şimdi…
Ta en başından beri “son deneme” diye tutturdunuz.
Barışın sonu olur mu hiç?
Barış biterse arkasından nelerin gelebileceğini hiç mi hesaplamadınız bu sözleri söylerken?
Umutları zivaniya bardakları gibi yukarıya kaldırırken yere düşme ihtimali olduğunu neden hiç
hesaplanamadınız?
Şimdi ne mi düşünüyorum tüm bu yaşananlara baktıkça?
Çok kaygılıyım.
İki soğuk savaş döneminden kalma siyasetçinin sırf kendi siyasi hayatları uğruna barışma sürecini de koparmasından endişe ediyorum.
Kıbrıs Rum toplumuna da kızıyorum elbette.
Yarattıkları suni ortamın bir anda yerle bir olacağını kestiremiyorlar, ona yanıyorum.
“Larnaka’ya turist yağıyor” diye övünüyor güneyi yönetenler…
İki liderin korkuları yüzünden sürecin içine balıklama dalan, ya da daldırılan “anavatanların”
iki kurşunu yeter de artar bile “turizm” dedikleri yapay ekonomik rüzgarın dinmesine…

Türkiye’nin umurunda mı sanıyorsunuz?
Herkesle kavgalı, kendi halkıyla çatışan, daha bir yıl önce meclisine kendi askerine ait jet uçaklarının bomba attığı bir ülke için çok mu zordur Yeşil Hat’ta bir çatışma çıkarmak?
Zor değil elbette…
Peki sonrası?
Sonrasında neler olur?
Derinleşen ayrılık ve bölünme, bizleri, çocuklarımızı savaşın, kanın, ölümün kol gezdiği bir adaya sürüklemez mi?
Korkuyorum dostlar…
Soğuk savaş yıllarından kalan iki liderin ellerine teslim ettiğimiz, onların da gidip anavatanlarının kucağına bıraktığı bizim geleceğimizdir…
Resmi birleşme olmasa da barışma, kucaklaşma, huzur ortamının bozulmasından korkuyorum…
Umarım “süreç” dedikleri BM çerçevesinde kalan son umutlar da yitirilmez.
En azından liderler bu yeni dönemde güven yaratan önlemlere ağırlık verirler, ayrılmayı körüklemezler…
Eğer bu da yapılmaz ve iki toplumun arası bilerek ve isteyerek açılmaya devam ederse…
Bırakın umudu-umutsuzluğu, barışmaya dair en ufak bir kırıntı da kalmaz, ayrılık kalıcılaşırsa eğer sonumuz geldi demektir…
Ve bu ‘son’ adadaki her bir birey için de pek de hayırlı değildir.


 

KULİS: PERDE GERİSİNDE UBP KAYNIYOR

 

Başbakan sandıkta kalır mı?

UBP kulislerinden bir başka bilgi…  Lefke’nin ilçe olmasıyla Başbakan Özgürgün’ün Lefke’den aday olacağı çok konuşulanlar arasında… Zira Özgürgün’ün ikinci İrsen Küçük vakası yaşamaktan korktuğu, Lefkoşa’da olası Eroğlu operasyonu ile sandıkta kalmak istemediği, bu nedenle Lefkoşa yerine Lefke’den aday olmayı düşündüğü belirtiliyor.
Hem Eroğlu oyunları hem de halkın tepkisi ikinci bir İrsen Küçük yaşatır mı bilinmez ancak Özgürgün’e karşı ciddi bir tepkinin oluştuğu aşikar.  Ve bu tepki onu sandıkta bırakacak kadar sessiz ve derinden ilerliyor.


 

YORUM: HANİ YARGIYA TAŞINACAKTI?

 

Kermiya arazisi öylece kaldı mı?

“Denktaş Üniversitesi” tartışmaları ile gündeme gelen ve bizzat Serdar Denktaş’ın imzası ile oğlunun sahibi olduğu TİCARİ ŞİRKETE devredilen Kermiya’daki 220 dönüm arazi konusunda hükümet henüz geri adım atmış değil…
O günlerde Denktaşlar bir açıklama yaparak “araziden vazgeçtiklerini, taleplerini geri çektiklerini” açıklasa da henüz resmen bir Bakanlar Kurulu kararı ile devir kararı iptal edilmedi…
Belli ki Denktaşlar gündemin değişmesini bekledi…
Araya Crans Montana konuları filan girdi, konu unutuldu.
Ancak dikkatinizi çekerim HENÜZ BİR İPTAL KARARI YOK!.. Muhalefet bu konuda ne yapacak?
Bu sessizlik sürüp gidecek mi? TC Elçisinin bile çileden çıktığı ve sosyal medyadan tepki gösterdiği bu devir iptal edilmeyecek mi? Yasadışı olduğu en üst hukuki makamlar tarafından dillendirilen bu devir YARGIYA TAŞINMAYACAK MI? Bu sessizlik daha ne kadar sürecek?
Kimse bu duruma tepki göstermeyecek mi? Bir konuda ses vermek için illa ki o konunun
MEDYATİK OLMASI MI GEREKİYOR?

 

 

 

 

Bu yazı toplam 3311 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar