ZOR ZAMANLAR
Çok kaygılıyım çok… Kalbim çok yerde atıyor… Cizre’de, Suriye’de, Ege Denizi’nde, sınır boylarında… Çok acıyor içim. Yine de yenik düşmemeli diyorum. En zor zamanlarda gülümseyebilmeli, kederleri yaşarken bir yandan da sevinebilmeli, kahrolurken bir onurlu direnişle gurur duyabilmeli, kötülüğe, mutsuzluğa yenilmemeli.
Bu yazıyı yazarken bir Cumartesi sabahındayım ve bavulum hazır bekliyor bir köşede… Dün seyahat etmem gerekiyordu aslında Didim’deki edebiyat festivali için. Büyük titizliğiyle organizasyonu yürüten Güven Pamukçu 5-6 gün önce haber verdi festivalin son olaylar nedeniyle iptal edildiğini. Çok üzücü bir durum… Tam tersi olabilmeli oysa. Edebiyatçılar bu tip etkinlikleri birer barış platformuna dönüştürüp hayata sahip çıkabilirdi. İptalin arkasında ne gibi nedenler var bilmiyorum ama bazen bir durumu tanımlamak, ona boyun eğmek, olumsuzu çoğaltıyor ve insan kötüye teslim oluyor. Güven’in bütün çabalarına rağmen iptal gerçekleşmiş anladığım. İptale rağmen bavulum hazır yine de, çünkü Pazartesi Kosova’da bir edebiyat festivaline devam edecektim Didim’den.
Böylesi dönemlerde yalnız kalmamalı insan. Yas yalnız yaşanınca daha da ağırlaşıyor çünkü… Bir de ne yapılabilirin ortak aklını bulmak için düşünceleri paylaşmak gerek.
Karmaşık görünen pek çok şey birileri öyle görünmesini istediği için öyledir aslında. Birilerinin hedefleri ve çıkarları için yaşananlar belli bir çerçeveyle bize sunulup düşüncelerimiz belli bir doğrultuda yönlendirilecektir. Böylesi bir yalanın, böylesi bir kumpasın ortasındayız hepimiz. Bize söylenmesi gerekeni planlayıp karşımıza çıkıyorlar zulmün askerleri.
Gerçek olan tek şey insanların acıları, onlara reva görülen zulüm… Bütün politik analizlerin ötesinde bir şey bu… Vicdanı tam orta yerinden yaralayan, kalbi paramparça eden görüntüler karşısında dili bağlanıyor insanın.
Yapılması gereken tam da edebiyat festivali konusunda olanın tersi… Evlere çekilmemek, hayatı iptal etmemek, tam tersine sokağa çıkıp barışçıl eylemlerle şiddetin gürültüsünü bastırmak. Geri çekildikçe şiddet kendine daha fazla alan buluyor çünkü. Sokaklara çıkınca da şiddet bize yöneliyor denebilir tabii ki.
Yapılabilecek barışçıl eylemler konusunda yaratıcı düşüncenin sınırı yok ama… Geçen gün Leyla Zana’nın bu büyük çaresizlik karşısında kendi bedenini, kendi hayatını ortaya koyuşunu gözyaşları içinde izledim. “Gençler öleceğine ben öleyim” deyişini.
Kıbrıs’tan bakınca belki bazı şeyler o kadar da net görülemiyor. Türkiye’den bakınca da görülemiyor aslına bakılırsa… Yine de Türkiye’de bir hayat sürmüş insanlarda oraların hakikatine ilişkin başka bir bilgi mevcut. Ben dışardan biri olarak hep anlamaya çalışmış ve bazı ince ayrıntılardan, gündelik yaşam kültürüne dair özel bazı donelerden yoksun olduğumu fark etmişimdir. Türkiye’de epey zaman geçirmiş biri olmama rağmen…
İnsanlığın düşünce farklılıklarına rağmen ortak bir dili olmak zorunda… İnsan hakları, hayvan hakları, çevre bilinci gibi konularda genel bir hassasiyet yoksa kararıyor o ülkenin geleceği… Ölü çocuk fotoğraflarının bile sıradanlaşmaya başladığına tanık oluyoruz ne yazık ki. Her şey üzerine sakin sakin konuşuluyor, her görüntü hızla eskiyor artık.
İnsanı umutlandıran kendisi gibi düşünenlerin hiç de azımsanacak düzeyde olmayışı. Hatta çeşitli nedenlerle farklı düşünen insanların bir dönüşüm potansiyeli taşıması. Bir yandan sürekli maniple edilmemize rağmen gerçeğin ortaya çıkma kanalları nedeniyle kolay kandırılamayışımız birazcık avutuyor beni.
Konuşursanız hayatınız kararabilir, feci şekilde cezalandırılabilirsiniz mesajı verilmeye çalışılıyor toplumun düşünce üreten kesimine. Bir saltanatın, iktidarın sürebilmesi için yapılıyor bu… Hep beraber izlediğimiz bu korku filminin aktif oyuncularıyız aynı zamanda.
Çok kaygılıyım çok. Bir yandan da içim umut dolu ama… Benimkine benzer kalpler görmem bunun nedeni. Başkalarıyla ortaklaşan düşüncelerim olduğunu bilmem. Bir yanda kucağında çocuğuyla kaçan göçmene çelme takan faşist gazeteci kadın diğer yanda kendi bedenini başkalarının çocuklarının yaşayabilmesi için ortaya koymaya hazır bir başka kadın. Hayatın çirkinlikleri biraz da güzelin ışıldaması için var. Daha güzel günlerde daha aydınlık yazılar yazabilmek dileğim.