Zühre
Severek evlenmişti, çok sevmişti Kenan’ı. Boyu boyuna, huyu huyuna uygun değilmiş. Olsun uymasın, tencere kapaklık olmayan ne ilişkiler vardı Dünya’da, hepsi de yürüyordu işte. Kutsanan ne evlilikler görmüştü, dengi dengine davullar. Ağır aksak yürümeye çalışıyordu bir kaçı, çoğu dökülmüştü ikinci kavşakta. Ailesinin evliliğine bu kadar tepki vermesini anlamsız buluyordu, iyice yalnızlaştırılmasını ise adaletsiz.
Mutluydu genelde, iyi anlaşıyorlardı, oğlana karşı da duyarlıydı Kenan. Bir de bu aşağılayıcı tavırları olmasa. Sürekli kendini ön plana çıkarıp karısından üstün olduğunu kanıtlamaya kalkışmasa. Biliyordu bunun aşağılık kompleksinden kaynaklandığını bilmesine de, bilmek yetmiyordu işte. Zühre sürekli daha fazla çalışıyor, daha fazla kazanıyor, evin içinde bir dakika oturmuyordu. Karşılık beklediğinden değil ama, karşılık hep hakaret olunca ağrına gidiyordu doğrusu.
Çamaşıra, bulaşığa karışacağı yoktu Kenan’ın. Kendi işini görse tek, yine eyvallah diyecekti. Yetişemiyordu hiçbir şeye. Ofisi, çocuğu, evi, hepsini yarım bıraktığını hissediyor, suçluluktan içi yanıyordu. Kendi mi? Kendine ayıracak vakti mi vardı ki? En son ne zaman sevdiği bir şey yaptığını hatırlamaya çalıştı, başaramadı.
Sevdiği şeyler neydi acaba? Keyif belirsizleşmişti çoktandır hayatında. Panikledi, birden. En yakınına, yan komşusuna koştu hemen, derdini paylaşmaya, biraz rahatlamaya: ‘İçinden çıkamıyorum, dolu almıyor, boş dolmuyor. Kendimi kapana kısılmış gibi hissediyorum. Bardak taştı artık, bu şekilde devam edemeyeceğim.’
Elindeki gazeteyi katlayıp kaldıran Berna dostunu avutmaya girişir hemen. ‘Bende anket sonuçlarını okuyordum, her üç kadından biri eşinden şiddet görüyormuş. Bahse girerim daha da yüksektir bu rakam, komşumun başına geldi, biliyorum diyenler neredeyse yüzde yüz. Senin en azından öyle bir durumun yok, şükret bence.’
Birden parlar Zühre, duyduklarına inanamaz; Şaka mı bu? Fiziksel şiddete uğramadığım için mutlu olmamı mı öneriyorsun yani, iyi misin sen? Hem fiziksel olmasa da, benim yaşadığım da şiddet, psikolojik olarak zarar görüyorum ben. Bak aile içi şiddetin tanımını Kadın Dayanışma Vakfı nasıl vermiş;
‘Aile içinde meydana gelen, cinsiyete dayalı, kadın üzerinde baskı ve üstünlük kurmayı amaçlayan, tehdit, dayatma, kontrol içeren; psikolojik, cinsel, ekonomik, fiziksel zararla sonuçlanan, kadının insan haklarını ihlal eden her türlü eylemdir.’
Yıl 2016, erkekler sürekli şiddet uyguluyor, kadınlar hâlâ şiddeti hak ettiklerini düşünüyorlar. Ben de kısa etek giymeseydim, fazla makyaj yapmasaydım diye seslerini çıkarmıyorlar, içselleştiriyorlar olan biteni. Aklım almıyor benim.
Ya da uğradıkları şiddetin adını koyamıyorlar. ‘Çok içti o yüzden oldu, asapları bozuk bu aralar, işyerinde sorunları var, yoksa benim kocam beni sever, canımı yakmaz tabii ki’ gibi eşine pembe bahaneler yaratıyorlar.
Hoş, kabul etse ne olacak, gidecek yeri, sahip çıkanı mı var memlekette? Şiddet gördüğü için Polis’e sığınan kadınları, çocukları, polis geri evine yolluyormuş.
Bir de ‘Aman dişimi sıkayım, yuvam dağılmasın, çocuklarım babasız kalmasın mantığı var’, beni benden alan. Şiddet olan evde büyüyen çocuğun sağlıklı olamayacağını anlamıyorlar bir türlü.
Sen ne yapmayı düşünüyorsun, diye sorar Berna, sinirleri iyice gerilen dostunu avutamayacağını anlamıştır. Kafasından çeşitli senaryolar geçer aynı anda, vardır mutlaka bir çıkar yol, olmalıdır.
Açık açık konuşmayı düşünüyorum, bundan daha iyisini hak ettiğimi biliyorum, her kadın gibi. Müşterek hayatı paylaşmayı önereceğim, bir kez daha deneriz, olmazsa hayatın müşterekliğine son vereceğim. Bu kabusu yaşamak zorunda olmadığımı biliyorum! Keşke ailem yanımda olsaydı, destek verseydi!
Olsun ben yine de altından kalkarım, güçlüyüm, korkmuyorum.